İHRAMLI KİMSENİN
(DİKİŞLİ ELBİSE) GİYMESİ VE BİLMEDEN KOKU SÜRÜNMESİ
[1083] Bize, er-Rebi: haber
verip dedi ki: Bize, Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan, Amr b. Dinaruan
haber verdi. O, Ata b. Rebah'tan, o, Safvan b. Ya'la b. Ümeyye'den, o,
babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ci'rane'de Rasulullah (s.a.v.)'ın
yanında idik. Yanına neredeyse üzerinden damlayacak kadar hoş koku sürülmüş
olduğu halde üzerinde cübbe bulunan bir adam geldi.
- Ey Allah'ın Rasulü bu
benim üzerimde olduğu halde umre için ihrama girdim, dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Sen hac yaptığında ne yapıyordun?"buyurdu. Adam: Bu cübbeyi
çıkartırdım, bu kokuları da yıkardım, dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Hac
ettiğinde neyi yapıyor idiysen umrende de onu yap." buyurdu.
[1084] Bize, Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. Onun Atadan rivayetine göre, şöyle derdi:
Kim üzerinde bir gömlek yahut bir cübbe olduğu halde ihrama girerse, onu
üzerinden usulünce çıkarsın, onu yırtmasın.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Sünnet, Atanın dediği gibidir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) cübbe
sahibine cübbesini çıkarmasını emretmiş, fakat yırtmasını emretmemiştir.
[1085] Bize Said, İbn
Cüreyc'den şöyle dediğini haber verdi: Ataya dedim ki: Eğer bir adam üzerinde
bir cübbe olduğu halde kendisine ait mikattan itibaren ihrama girmiş olsa,
birkaç mil yol aldıktan sonra bunu hatırlayıp üzerinden çıkarsa, mikatına geri
dönüp yeniden ihrama girmesi gerekir mi, ne dersin dedim. O hayır, ilk ihramı
onun için yeterlidir, dedi.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bu durum yüce Allah'ın izni ile Ata'nın dediği gibidir. Çünkü
bu kimse, kendisine ait mikatta ihrama girmiştir ve üzerindeki cübbe ihrama
girmiş olmasına mani değildir. Biz bütün bunları kabul ediyoruz.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Zannederim ihrama ve ifadadan(ziyaret tavafı) önce, hoş koku
sürünmeyi ihramlıya yasaklayan kimseye Nebi (s.a.v.)'tan şu haber ulaşmış
olmalıdır: O, bedevi kimseye, ihramlı olduğu halde üzerindeki hoş kokuyu
yıkayıp cübbesini çıkarmasını emretmişti. O (Ata), bu hadisten hareketle, hoş
kokunun yasaklandığı neticesine varmıştır. Çünkü ona göre (burada adı
zikredilen haluk denilen hoş koku) bir hoş koku idi. Fakat bu kanaati ortaya
atanlar için, Aişe'nin(r.anha) Nebi (s.a.v)'den naklettiği rivayeti gözden
kaçırmışlardır. Yahut bu rivayeti bildikleri halde, hadisler arasında ihtilaf
olduğu kanaatine sahip oldukları için, onlar hoş kokunun yasaklanması anlamına
kabul etmişlerdir. Oysa Rasulullah (s.a.v.), üzerinden haluk denilen hoş kokuyu
yıkamasını bedeviye emretmişti. - Elbette Allah en iyi bilendir.- Çünkü Nebi
(s.a.v.), bir kimsenin, zaferanla boyanmış elbise giyinmesini yasaklamıştır.
[1086] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bana, İbn Uleyye diye bilinen İsmail haber verip dedi ki:
Bana Abdulaziz b. Suhayb'in Enes'ten haber verdiğine göre Nebi (s.a.v.), kişi zaferan
boyanmış bir elbise giyinmesini yasaklamıştır. Birisi dese ki:
- Nebi (s.a.v.)'ın cübbe
sahibine haluk denilen kokuyu yıkamasını emrettiğine dair hadisin, senin
açıkladığın anlamda olma ihtimali olduğu gibi, hoş koku oluşundan dolayı onu
yıkanmasını emretmiş olması ihtimali de vardır. Ayrıca ihramb kimsenin üzerinde
hoş kokuyu bırakmaması gerekir. İsterse bu ihramdan önce olsun. Ona -yüce
Allah'ın izni ile- denilir ki:
- Eğer senin dediğin
gibi ise, o hüküm ne sh edilmiştir. Şayet;
- Nesh eden nedir, diye
sorsa? deriz ki:
- Nebi(s.a.v.)'ın
Ci'ranedeki bedevi ile ilgili hadisidir. Ci'rane ise, sekizinci yılda olmuştur.
Diğer taraftan Aişe (r.anha)'ın Nebi (s.a.v.)'a İslam haccında / farz hacda,
ihrama gireceği için de ihramdan çıkacağı için de ona hoş koku sürdüğüne dair
hadisi de delildir ki bu hac da (Veda haccı) onuncu yılda olmuştur.
- Eğer: Ama Ömer(r.a.)
onu nehy etmiş bulunuyor, dese deriz ki:
- Yüce Allah'ın izni ile
benim açıklamış olduğum sebebe binaen nehy etmiş olabilir. Eğer:
- Sen Aişe'(r.anha)den
rivayeti nakledenin şaşırmış olacağından korkmaz mısın? dese şöyle denilir:
- İbn Ömer'den o,
Ömer'den diye rivayeti nakledenlere göre, onların şaşırmamaları daha uygundur.
Çünkü senin dediğini İbn Ömerden, o, Ömer'den diye rivayeti bir yahut iki adam
nakletmiştir. Fakat bunu Aişe'den, o, Nebi (s.a.v.)'tan altı yahut yedi kişi
rivayet etmiştir. Sayıları çok olanların az sayıda olanlara göre, şaşırmamaları
daha uygundur. Bununla birlikte bize göre, hepsi de - Allah'ın izni ile-
şaşırmış değildir. Eğer hoş koku hakkında Ömer'(r.a.) den gelen rivayetin
Nebi(s.a.v.)öan gelen rivayete muhalefet etmesinin mümkün oluşu dolayısıyla bu
hadisi Nebi (s.a.v.)'dan rivayet edenlerin yanılmış olabileceğinden korkmayı
mümkün kılıyorsa, o zaman, bunu Ömer'(r.a.)den rivayet edenlerin de şaşırmış
olmasından çekinmek mümkün olur.
Bizim Nebi (s.a.v.)'ın
hoş koku sürünmüş olduğunu, Ömer'in de bundan hoşlanmadığını haber ciheti ile
aynı şekilde bilmiş olsaydık, o zaman, herhangi bir kimsenin Nebi (s.a.v.)'ın
sözünü başkasının sözü dolayısıyla değil de herhangi bir durumda ancak Nebi
(s.a.v.)'ın sözü sebebi ile terk edebileceğini ileri sürmek mümkün olurdu.
Diğer taraftan Ömer'e, Sad b. Ebu Vakkas, Abdullah b. Abbas ve başkaları da
muhalefet etmiştir.
İhrama girildiği ve
ihramdan çıkıldığı için hoş kokuyu mekruh gören bir kimse, Ömer'in bir sözünden
ötürü daha başka sözlerini Nebi (s.a.v.)'ın ashabından bir tek kişinin sözü
dolayısıyla terk edebilir. Ömer'in (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)'ın ashabından hiç
kimsenin muhalefet etmediği çok sözleri vardır ve Ömer(r.a.) bazen kendi
görüşüne dahi muhalefet edebilmiştir. Eğer Ömer (r.a.)'ın sözlerinden birisi
hakkında bu yapılabiliyorsa, aziz ve celil Allah'ın -yaratılmışlara tabi
olmalarını farz kıldığı sünneti-sözü hakkında bu tür tutumların
takınılabileceği bir kimsenin sözü dolayısıyla bir kenara bırakması nasıl caiz
olur? (Nass varken başkasının sözüne itibar edilmez.)
Yemin ederim ki, onun
muhalefeti sebebi ile sünneti bırakarak o görüşü kabul etmesi caiz olsa, bu hususta
sünnetin bulunmadığı şeylerde ona muhalefet etmekten kaçınması, -sünnet olmayan
hususlarda çokça muhalefet eden o kimse için - çok daha uygundur.
Rasulullah (s.a.v.),
soru sorana, üzerinden cübbeyi çıkarmasını (hoş kokunun) sarılığını yıkamasını
emretmesi, fakat kefaretle bulunmasını emretmeyişinden ötürü deriz ki:
Bir kimse ihramdan önce
giyinmemesi gereken bir elbiseyi giyinir -ve onu giymekten ötürü sorumluluğunun
ne olacağını bilmiyorsa yahut da onu giyinmenin haramlığını unutmuşsa, sonra bu
elbise ihramdan sonra herhangi bir süre üzerinde kalsa -yahut da onu giymekten
dolayı sorumluluğunun ne olacağını bilmeden ihramdan sonra giymiş olsa ya da
haram olduğunu unutarak ya da başka bir elbiseyi giymek isterken hata yolu ile
onu giyinmiş olsa- cübbeyi ve gömleği usulünce çıkartır onu yırtmaz. Onu
giydiğinden ötürü de ona fidye düşmez. İşte hoş koku da buna kıyasen böyledir.
Nebi (s.a.v.)'ın o kokuyu yıkamasını emretmesi açıkladığımız gibi renginin
sarılığından dolayıdır. Koku dolayısıyla olsa bile bu ihtimal ya daha çoktur ya
onun gibidir. Ama sarılık ortak bir özelliktir. Çükü hem hoş koku hem sarılık
verir. Birisi dese ki:
- Giyinmek ve hoş koku
sürünmek hususunda unutan ve bilmeyen hakkında bunu söylediğin gibi, neden
saçını yolan yahut da bir av hayvanını öldüren hakkında aynı şeyi
söylemiyorsun? Yüce Allanın izni ile ona şöyle cevap verilir:
- Ben bunu hem haber hem
kıyas dolayısıyla dedim. Diğer taraftan onun giyim ve hoş koku sürünmesi hali,
saçını kesmek ve av hayvanını öldürmekteki halinden de farklıdır. Dese ki:
- Kişi bütün bu hususlar
hakkında bilgi sahibi olmaksızın hoş koku sürünmek ve elbise giyinmek ile
avlanmak ve saçı kesmek arasındaki fark nedir? Ona denir ki:
- Hoş koku sürünmek ve
elbise giyinmek üzerinden izale ettiği takdirde giderilen bir şeydir.
Böylelikle onu izale etti mi? elbiseyi giyinme ve koku sürünme hususu önceki
haline döner. Kendisine telef etmesi haram olan herhangi bir şeyi de boşuna
telef etmiş olmaz. Ayrıca kendisine izale etmesi haram olan bir şeyi de izale etmiş
olmaz. O, ancak üzerinde kalmaması gereken bir şeyi izale etmekle, emr olunduğu
bir şeyi izale etmiş olur. Avlanan bir kimse ise, zamanı içerisinde telef
etmesi kendisine haram olan bir şeyi telef etmiş olur. Saçını ve tırnaklarını
kesen bir kimse ise, o, zaman içerisinde izale etmesi kendisine yasak olan bir
şeyi kesmek sureti ile izale etmiş olur. İzale etmek hakkına sahip olmadığı bir
şeyin izalesi ise telef etmektir. Telef etmesi yasak olan bir şeyi telef etmesi
halinde ise, ister hata yolu ile ister kasıt yolu ile olsun, onun ivazı /
bedeli gerekir. Çünkü aziz ve celil Allah, hata yoluyla canı telef etmek
halinde, diyeti teşri buyurmuştur. Bu ise telef etmek halinde olduğu gibi,
telef olmayan hallerde böyle değildir. Fakat kişi, bunu kendisine caiz olmadığını
bilerek yapar ve ihramını unutmamış ve hata yoluyla da yapmamış ise, giydiği
elbise ve süründüğü koku sebebi ile -az olsun çok olsun bundan önceki babta
açıkladığım şekilde- ona fidye düşer. İster unutarak, ister bilmeyerek yapmış
olsun, bunu yaptıktan sonra, elbiseyi çıkarmak ya da hoş kokuyu yıkamak sureti
ile onu izale etmek imkanı varken kısa bir süre dahi bu hal ile bırakırsa,
fidye öder. Çünkü o, böyle yapmakla, mazeretin ortadan kalkmasından sonra,
üzerinde elbiseyi ve kokuyu bırakmıştır. Eğer herhangi bir hastalık yahut
bedenindeki bir sakatlıktan ötürü elbiseyi çıkarma imkanı bulunmazsa, o zaman,
buna gücü yetmediğinden ötürü elbiseyi üzerinden çıkartacak kimseyi bekler.
Çünkü bu bir mazerettir. Bununla birlikte onu ne zaman çıkartma imkanı olursa
çıkartır. Aksi takdirde, imkan sahibi olduktan sonra, üzerinde bırakırsa, fidye
öder. imkan sahibi olduktan sonra, onu çıkartması halinde fidye ödemez.
Eğer bedeninde bulunduğu
halde, hoş kokuyu yıkama imkanı olmazsa, o zaman o kokuyu bir bez ile silmesini
uygun görüyorum. Bir bez parçası bulamazsa, eğer giderecekse toprak ile ovalar.
Eğer toprak gidermezse, bir ağaç yahut bir oda bunu yapar. Şayet buna gücü
yetmezse yahut bunu yapabilecek gücü var, fakat bunların etkisini gidermezse,
bu bir mazerettir. Ne zaman, su bulabilirse, o zaman onu yıkar. Az miktarda bir
suyu bulunup eğer o kokuyu o suyla yıkayacak olursa, abdestine yetmeyecek ise,
o suyla o kokuyu yıkar ve teyemmüm eder. Çünkü onu yıkamakla emr olunmuştur.
Onu yıkayabilecek gücü varsa, onu bırakmak ruhsatı yoktur. Ama öteki halde su
bulamadığı takdirde teyemmüm etmesine ruhsat vardır.
O kokuyu, bir başkasının
yıkamasını daha çok severim. Eğer kendisi eliyle onu yıkasa, onu yıkamakla
yükümlü olması itibari ile fidye vermez. Ona eliyle dokunsa dahi onun
dokunması, kokunun üzerinden giderilmesi içindir. Kokulanmak için ve üzerinde
kalması için ona dokunmamıştır. Aynı şekilde üzerinden çıkarmak kap eden bir
şeyi, gücünün yettiği şekilde onu üzerinden çıkartır. - Bir kimsenin bir
başkasının evine izinsiz girmesi caiz değildir. Girerse çıkmakla yükümlüdür.-
Ben, kendisine yürüme izni bulunmayan bir yerde yürüyor olsa dahi, oradan
çıkması için sıkıntıya sokulacağını söylemiyorum. Çünkü onun yürümesi günahtan
kurtulması içindir. Onu daha da arttırması için değildir. İşte bu bahsin
tamamında da kıyası bu şekildedir.
Sonraki için tıkla:
HAC VE UMRENİN
CAİZ OLDUĞU ZAMAN